Aşkın tomurcuklandığı yer,
Kapalı Çarşı.
Size, mücevher işine 10 yaşında başladığımı söylesem, bana inanmakta güçlük çekersiniz. Ama bunda büyük ölçüde gerçek payı var. Annemle ilk kapalı çarşı gezimizi yaptığımızda, ben 10 yaşındaydım. Çarşının girişini müjdeleyen o kubbeli taş kapıdan girdiğimde, sadece benim için düzenlenmiş görsel bir şölenin tek davetlisi gibi hissettim kendimi. Heyecandan başım dönüyordu. Her şeyi unuttum o anda. Elimi sımsıkı tutan ve arada durup bir vitrine itinayla bakan annemi, beni öperek uyandıracağını hayal ettiğim beyaz atlı prensi, saçma sapan bir nedenden dolayı küsüştüğümüz sıra arkadaşımı, kafamı kurcalayıp duran ev ödevimi…Her şey kubbeli yüksek tavandan süzülen gün ışığı ve onu unutturacak kadar şaşaalı sarı beyaz parıltıların arasında yitip gitti. Annem mücevher konusunda iyi bir rehberdi. Onunla her defasında aynı dükkanlara uğrardık. Benim yitip gittiğim o ışıltılı dünyada, annem hiç de kaybolmuş gibi durmazdı. Ne aradığını her zaman bilirdi. Mücevherin kalitesi ve ederi konusunda tahminleri daima isabetliydi. Evet bir mücevher ustası değildi. Ama bu konuda güçlü önsezileri vardı ve şimdi onları bana emanet etti diye düşünüyorum.
Bilgün Dereli
TUTKUNUN HİKAYESİ
Nelerden Esinleniyorum?
Bir yola çıktığınız zaman, çıkmadan önce sisli gibi görünen yol, önünüzde çatallanarak açılıyor. Üretmek için uğraşırken, kendinizde sessiz bekleyen bir şeylerin ne kadar doğurgan olduğunu fark ediyorsunuz. Her şey beni harekete geçirebiliyor. Yeni ve eski İstanbul, özellikle de boğaz, deniz kokusu, karmaşa ve tabi kızlarım, en çok da onlar…Onlara duyduğum gönlümün tellerini titreten aşk…Onların şarkıları, gülüşleri, resimleri, hikayeleri, giysileri, sırları, sevdaları, hayal kırıklıkları, heyecanları beni çok etkiliyor. Yaptıklarımı onlar beğendiğinde doğru bir şey ortaya çıkardığımdan emin oluyorum. Çünkü ürettiğim şeyin hem benden bir şeyler taşıması, hem de genç olması hoşuma gidiyor.
Resim ve müzik beni çok etkiliyor. Bazen bir şarkı bana neşeli bir şeyler yapmamı fısıldıyor. Bir sergide gördüğüm bir resim, beni bambaşka yerlere götürüyor ve atölyeye gittiğimde bir şeyler yaratma heyecanıyla doluyorum. Ayrıca yurt dışı seyahatleri ve fuarlar, yaptığım işte yepyeni açılımlar kazandırıyor bana. Farklı malzemeler tanıyorum. Başka bir dünyayı bizim formlarımızla tanıştırma imkanı buluyorum.
Nasıl Çalışıyorum(z)?
Bu aslında bireysel olarak başlayan ama sıkı bir ekip çalışmasıyla sonlanan bir süreç. Öncelikle o anda elime ne geçerse ona çiziktiriyorum. Hiçbir şey bulamazsam avuç içim bu işe yarıyor. Bu işe başladığımdan beri çantamda mumlarla geziyorum. Bir yazarın yazıp bozması gibi, ben de sürekli mumlarla oynuyorum, bazen oyuncak hamurlarının da işime yaradığı oluyor. Uygulama aşamasının, düşünce sürecinden daha sancılı olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle atölyede hatırı sayılır bir zaman harcıyorum. Tasarlanan şeye ulaşmak, büyük bir çaba ve metanet gerektiriyor. Hiç kullanılmamış malzemeleri denemeye, bir araya getirilmemişleri buluşturmaya, ölçüleri büyütmeye bayılıyorum. Bir de tabii klasik bir formu allak bullak etmeyi veya ne bileyim minik bir eklentiyle ya da malzeme değişikliğiyle ona modern bir yüz kazandırmayı seviyorum. Bu konuda pek kural tanımak istemiyorum. Birlikte çalıştığım usta-sadekar tanımını çok seviyorum-bu konuda beni oldukça cesaretlendiriyor ve yönlendiriyor. Sadekarından mıhlayıcısına bu ekip olmasa, ürünlerimi bu kadar gururla sunamazdım. Kendimi, doğru insanları bulmak açısından çok şanslı hissettiğimi söyleyebilirim rahatlıkla.
Cazibe dediğimiz şey, sadece görüntüden ibaret değildir. Bunun bir kokusu, tadı, dokusu ve sesi de vardır. Sözü Mısır Çarşısına getireceğim. Annemle gezimizin son durağına. Siz de bilirsiniz. Çarşıda safran, defne yaprağı, nane, şifalı çaylar, otlar, yağlar, havayı iştah açıcı rayihalarla doldurur. Ve nasıl oluyorsa müthiş bir huzur duyarsınız. Biraz evvel kamaşan gözlerim Mısır Çarşısı’nda dinlenirken, bu kez de burnum bambaşka bir deneyim yaşamaya başlar. Tüm duyularınızı, hatta gizli kalmışları, saklanmışları bile harekete geçiren heyecanlı bir deneyimdir
Kapalı Çarşı. Eşsiz bir esin kaynağıdır benim için. Tıpkı bizim kadınımız gibi. Bizim kadınımızı da albenili yapan, seksapel değil, cazibedir. Hatta öyle ayan beyan ortada olan bir cazibe değildir bu. Gizemlidir ve bu nedenle de iç gıcıklayıcıdır. İşte ben bu çeşit bir güzelliği bütünleyen mücevher tasarlamak için çalışıyorum. Çıta yüksek olduğu için de, hiçbir noktada durmaksızın aynı heyecanla devam ediyorum.